Kaldır Kafanı!

Yazan: Neslihan Erdoğdu

Telefonlarımızdan arkadaşlarımıza ve hayata baktığımız kadar kendimize bakıyor muyuz?

Elimde herhangi bir bilimsel veri yok ancak ben cevabın hayır olduğunu deneyimsel ve gözlemsel olarak biliyorum ve sanırım bu saptamaya itiraz edecek kimse çıkmayacak.

Nereye baksak elinde telefonla dizi izleyen, oyun oynayan, sosyal medyayı takip eden, haberleri okuyan kişiler görüyoruz…Toplu taşıma araçlarında, üst geçitlerde, yürüyen merdivende, cafede, baş başa yenilen yemeklerde, çocuklarla zaman geçirmek için ile gidilen parklarda, yatağa yatmadan, yataktan kalmadan hemen önce elimizdeler… Hepimiz Nomofobi” yolunda ilerliyoruz. (İngilizce “no-mobile-phone phobia” kelimelerinin Nomophobia olarak kısaltılması)

Bizi bu kadar meşgul eden çok da hoşlandığımızı bu cihazlar varken nasıl olacak da kendimize, hayatımıza, hayallerimize, geleceğimize, yapmak istediklerimize yapamadıklarımıza, keşkelerimize, iyikilerimize bakacağız?

En son ne zaman kendinizle baş başa kalıp hissettiklerinize, hayallerinize, boşluklarınıza, coşkularınıza, pişmanlıklarınıza, yapacaklarınıza,  doğru bir yolculuk yaptınız? Tahmin ederim ki çok olmuştur.

Bizi bizden uzaklaştıran bu döngüyü kırmak için telefonların ya da internetin yasaklanmasını, bozulup kırılmasını bekleyecek değiliz elbet.

Bu döngüyü kırmak elimizde bunu başarabilenler kişisel liderlik yolunda başarılı ve yol almış kişiler olarak ilan edilebilir, bahaneler üretim” ama ne yapayım şöyle, ay ne bileyim böyle…” diyenler için ne desek boş.

Pek çoklarımız için en uygun zamanlar aslında günler uzun, tatiller bol…

Şöyle bir teknoloji molası için neye ihtiyaç var?

Öncelikle bunun gerekli olduğuna karar vermeye yani evet zamanım internetin bana sunduğu sonsuz olasılıklar içinde akıp giderken ben durup kendime  bakmak için zaman ayırmalıyım demeye ihtiyaç var önce. Sonrası zaten kolay, herkes kendi gerçekleri doğrultusunda gece mi gündüz mü,1 saat mi 5 saat mi nasıl sorusunun cevabını bulup yapar.

Kritik nokta bu döngüde hatta girdapta dünyanın bilmem neresindeki kişinin hayatına bakarken kendi kendimizden uzaklaşıp üzerinde düşünmeden yaşayıp tükettiğimiz hayatlarımızın bilmediğimiz sonuna geliyor olma fikri çok mu sert? Aslında değil. Hiçbirimiz ne kadar yaşayacağımıza dair bir bilgiye sahip değiliz. Belki yarın belki 30 sene ya da 5 dakika sonra… Bu gerçek bu kadar açıkken, fark etmeden geçireceğimiz zamanı geri döndürmek de mümkün olmayacağına göre durmak ve bir    soluklanmak için ışık yakmak tüm derdim.

18 yıl durup düşünmeden çalışıp yaşamış biri olan ben için akıllı telefon ve internet mıknatısı yoktu ama hayatıma dair düşünmeden yaşadığımı fark edip bir sürü pişmanlığı da yaşadığım için ısrar ediyorum.

Hazır yaz ve hazır yeni dönemler başlayacak ya birkaç soru için kendimize alan açalım ve sorup düşünelim….

Yaşadığım hayat yaşamak istediğim hayat mı, başka ne olabilirdi ya da aslında istediğim ne?

Yaptığım iş aslında yapmak istediğim iş mi? Başka nasıl bir iş yapabilirim? Aslında beni mutlu edecek iş gibi gelmeyecek ne var sevdiğim?

Ben kimim ve kim olsam daha mutlu bir ben olurum?

Zamanım bugün bitmiş olsa neler için pişmanlık duyardım?

Benim kontrolümde ve değiştirebileceğim ve beni daha iyi hissettirecek ilk 5 şey ne olabilir?

Başlangıç için bence çok iyi…

Biri bu soruları benim önüme 30’lu yaşlarımda sunsaydı 40 yaşıma kadar o döngüde kalmazdım eminim…

Bir çoğunuz da benim gibi biliyorum… Kendine yabancı ve uzak. Bunun değişik nedenleri olabilir ancak geleceği kazanmanın tek yolu bu döngüden çıkıp kendimize bir bakmak.

Ne demiş Sokrates “sorgulanmamış hayat yaşanmaya değmez.” Yaşamlarımız yaşamaya değer kılabilmek için modern çağın at gözlüklerini çıkartın haydi…