Kaygı, Yaratıcılık İçin Dünyanın Kapınızı Çalmasıdır!

Yazan: Ömür Doğan

Kaygı, Yaratıcılık İçin Dünyanın Kapınızı Çalmasıdır!

Tüm canlıların sahip olduğu her şey temelde sadece hayatta kalmak için var, bitkilerin fotosentezi de, insan beyninin fonksiyonları da, toplumsala anlamını veren zihinsel süreçler de. İnsanı diğer canlılardan ayıran nokta ise, hayatta kalmak için problemlerini yaratıcı bir şekilde çözebilme becerisi.

Yaratıcılık Hayatta Kalmak İçin…

Örneğin hafıza, sabit anıların olduğu bir depo değil, günün ihtiyaçlarına göre yeniden şekillenen, boşlukların doldurulduğu bir mekanizma olarak çalışır. Beynimizin temel fonksiyonu hatırlamak değil, hayatta kalmak için problem çözmek olduğundan, hatıralarımız problem çözme sürecinde işlev kazanır. Yani zihnimizdeki geçmiş, bugün ve gelecek için var.

Benzer şekilde kaygılarımız hayatta kalma mücadelemizde olumsuz sonuçlara hazır olabilmek ve tedbirli olmak için var.  Bunu deprem ya da günümüzdeki salgın hastalık gibi yoğun olarak ölümü düşündüğümüz dönemlerde kaygı düzeyimizin yükselmesinden anlayabiliriz.

Yani insan için yaratıcılık, problem çözmek, yaşam savaşında hayatta kalmak için beynin temel bir fonksiyonu olarak her insanda bulunuyor.

Yaratıcılık Yaşamak İçin Var, İnsan Yaratarak Yaşar

İnsan diğer canlılardan farklı olarak etkiye tepki vermeden önce, sadece bilinçdışının etkisinde bile olsa dürtüselliğin dışına çıkarak seçenekleri değerlendirebiliyor. Örneğin bir tavuk, yemek görürse gider o yemi yer. Ama insan daha yemeği görmeden, istediği yemeği gözünde canlandırabilir. Önünde duran yemeği süsleyebilir, “ay bugünlerde göbek aldı başını gidiyor, şimdi yemeyeceğim” deyip yemeyi erteleyebilir. Hatta önündeki yemeği alıp karşısındakinin kafasına çalıp bir silah olarak bile kullanabilir. Haliyle yemek, insan için yemekten çok daha fazlasıdır…

Etki ve Tepki Arasında Hayal Gücü, Yani Yaratıcılık Devreye Girer

İnsanda etki ve tepki arasındaki süreçte yaratıcılığımızın kaynağı olan hayal gücü devreye girer. Hayal gücü dört kaynaktan gelen veriyi kullanır: 1. Duyu organlarıyla dışarıdan gelen veri 2. Vücudumuzun içinden doku ve organlarımızdan gelenler 3. Geçmiş deneyim, bilgi ve hatıralar 4. Beynin kendi ürettiği ara çıktılar.

Özellikle bir problem ile karşılaştığımızda, bu kaynaklardan gelen verilerin çok çeşitli mekanizmalarla (eğip bükmek, bölüp parçalayıp birleştirmek gibi) işlenmesi süreci, yani yaratıcılık bize hayatta kalma mücadelesinde hiçbir canlının sahip olmadığı bir üstünlük sağlar.

[1] Detaylı bilgi için bir önceki yazımda  bahsettiğim David Eagleman ve Anthony Brandt’ın Yaratıcı Tür kitabına bakılabilir.

Kaygı, Yaratıcılıkla İlgili Bir Şey

Yaratıcılık konusunda baş ucu kitabım olan Yaratma Cesareti’nin yazarı varoluşçu psikoterapist Rollo May kaygılarımız olmasaydı insanın yaratıcılığı da olmazdı diyor. Dolayısıyla kaygıyı ortadan kaldırılması gereken bir belirti olarak değil, hayatın anlamını keşfetmeye açılan bir kapı olarak değerlendiriyor ve kaygının yaratıcılık ile ilgili olduğunu söylüyor.

May’e göre, elbette kaygı verici bir durumla karşılaştığımızda kaçmak, ilaç kullanmak, yoga yapmak, meditasyon yapmak, uyuşturucu kullanmak gibi seçenekler de var ve bunların hiçbiri bizi kaygı karşısında yaratıcı bir etkinliğe götürmez.

Ama kaygı verici bir durum karşısında harekete geçmeye karar verdiğimiz anda, bu hareket geleceğe dönük bir adım olacaktır. “Sanki dünya kapınızı çalıyordur ve bir şey yapmak, bir şey yaratmak zorundasınızdır. Dolayısıyla kendi özünü bulabilmiş insanlar için kaygı; yaratıcılık ve cesareti teşvik eden bir şeydir. Bizi insan yapan da budur.”

Yani kaygıdan kaçmak yerine belli bir düzeyde bu kaygıyı yaşamak demek, hayal gücümüzü kullanarak geleceğe dönük tedbir almak için yeni ve yaratıcı fikirlere kapıyı açmak demektir.

Salgın nedeniyle çok fazla kaygı yaşadığımız bugünlerde en büyük ihtiyacımız da tam olarak bu!

[2] Hatta HBRTürkiye’de yer alan makale Mindfull olmanın kaygıyı azalttığı için motivasyonu düşürdüğüne dair bir çalışmadan bahsediyor.